Acaipademler ikinci albümle yola çıkıyor

Aralık 20, 2011

Şarkılar es geçilmiş şiirlerin istasyonlarıdır

Acaipademler grubu 2009 yılında kaydettikleri ve sadece konserlerine gelen dinleyicilerine sundukların Marshall Planı isimli albümün ardından ikinci albümün kayıtlarını sürdürüyor. Acaipademlerin, vokal ve elektro gitarda Teoman Kumbaracıbaşı, bas gitarda Melek İrdem, davulda Ergin Özler’den oluşan kadrosuyla 2012 yılı başında yayınlanacak albümün kayıtlarını yaptıkları Deneyevi Stüdyosu’nda bir araya geldik.

Acaipademler ne zaman ve nasıl bir araya geldi

Teoman Kumbaracıbaşı: Acaipademler ilk olarak 2003 Gökhan Birdal ile yaptığımız çalışmalar sonucu ortaya çıktı. 2007 yılına geldiğimizde artık albüm yapmak istedim. Gökhan da Dubai’de çalıştığı işinden istifa ederek geldi ve albüm için demo kaydettik. Ancak daha sonra küçük bir görüş ayrılığı sonrasında Gökhan’la yollarımız ayrıldı. Sonra gruba davulcu Akın Bağcıoğlu dahil oldu ve birinci albümde görev aldı. Bu sırada da bas gitar çalan bir grup üyesi arıyorduk. Bir gün Lada cipiyle, sırtında bas gitarı ve anfisiyle Melek çıkageldi. Biz Melek’i dinlemeden, Lada cipi kullanan bir kadının bas gitarı da iyi çalabileceğine inandık ve çalmaya başladık. Melek, Akın ve ben, aynı zamanda Replikas’ın da prodüktörü olan Metin Bozkurt, Albüm kaydı için Ergin Özler’in stüdyosunu seçtik. Ergin’le tanıştık, o sırada Akın da performanslarda konserlerde bizimle olmak istemedi sadece albüm kayıtlarında bizimle olabileceğini söyledi. Kayıt sürecine başladığımızda da Ergin’in gruba dahil olmasını istedim. Bu süreçte ben de yeni albüm için çalışmaya başladım. Bu ekip konserlerde zaman geçirerek birbirine iyice kaynaştı ve alıştı. Şimdi de yeni bir albüm için gerçek grup olarak çalışmaya başladık.

İlk albümü değerlendirebilir miyiz, nasıl tepkiler aldınız?

Teoman Kumbaracıbaşı: İlk albüm satışını konser bileti fiyatı içinde alarak her dinleyicimize ulaştırıyorduk. İlk albümü vermeye halen konserlerimizde vermeye devam ediyoruz. Almak istemeyenlerden ise albümün fiyatını çıkarıyoruz. Ancak ikinci albümü satışa çıkartacağız. Şu anda hangi müzik yapım şirketiyle çalışacağımız belli değil kendi müzik yapım şirketimizin etiketiyle de çıkarmayı planlıyoruz.

Öncelikle seçtiğiniz şarkı sözleri, zor dinlenen bir müzik yapan grup olarak hayata zaten 1-0 yenik başlıyorsunuz. Bir defada da anlaşılabilecek bir müzik yaptığımızı söylemiyorum. Müziğimiz ikinci veya üçüncü defa dinlediğinde bir şey ifade ediyorsa biz kıymetli bir şey yapıyoruz demektir. Grup işi uzun bir süreç birlikte o zamanı ile ilgili. İkinci albümü her beraber çalarak kaydetmek istiyoruz, ilk albüm farklı enstrümanların farklı zamanlarda kaydedilmesiyle yapılmıştı. Şarkılar aslında es geçilmiş şiirlerin istasyonlarıdır. Dinleyicilere diyorum ki bak bu şiiri es geçmişsin, daha önce okumuşsun ama yeterince zaman ayırmamışsın, dinle yeniden bak. Ben de bu süreçte kendimi bir aracı olarak oraya koyuyorum. Aslında sözün kendisini söyleme niyetindeyim. Sözün önemini tekrar vurgulamak istiyorum, ilk albümün not kısmında da söyledik. Söz bizim için müzik kadar önemli. Bazen söz veya müziğin öne çıktığı eserler oluyor, acaba ikisinin de dengeli olduğu bir durum olabilir mi? Hem müziği dinletip hem de sözü insanlara söyleyebilir miyiz? Bu dengenin arayışı içindeyiz.

Konserlerde neler çalıyorsunuz, cover tercih ediyor musunuz

Ergin Özler: Kendi parçalarımızın dışında konserlerde başka parça çalmıyoruz, çalamıyoruz. Bizim tercihimiz bu yönde oluyor. Cover parçalar izleyici ile bir yakınlık kurmak için önemli bir araç. Cover beklentisi oluyor ama dinleyicimiz ağırlı olarak orijinal müzik dinlemek isteyen bir kitle, o sebeple bir şeyi çok fazla düşünmedik. Ayrıca hiç boş salona da çalmadık, öyle bir dinleyici potansiyelimiz yok. İnsanlar ne dinleyeceklerini biliyor bizim performanslarımızda.

Şarkı söyleme bir araya getiren bağ nedir, nasıl bir arıza barındırıyorsunuz?

Teoman Kumbaracıbaşı: Yaşadığımız ülkede normal bir insanın arızalanmaması mümkün değil. Müzik bir denge unsuru olarak kendinde hissettiğin şeyi dışa vurmak ve yansıtmaktır. Bunu dünyayı değiştirmek ve dönüştürmek adına yapamazın, bu çok büyük bir iddia olur, amacın başlangıçta bu olsa bile. Bence en önemlisi insanın kendini değiştirmesi ve dönüştürmesi, asıl amaç insanlığa biraz daha yaklaşmak. Niye müzik yaptığımızın bence cevabı budur.

Melek İrdem: Olay bizim için adımız gibi çok acayip başladı, üçümüz çok farklı karakterleriz ve çok iyi anlaşıyoruz. Bir araya geldiğimizde kocaman bir şeyler ortaya çıkarmamız çok keyif oluyoruz. Bu bağ bizim çalmamız sağlıyor.

Ergin Özler: Teoman yazıyor parçaları, yazılan şarkılarda onun kafasında hayal ettiği şeyler var. Onun müziği nasıl algıladığına bakıyoruz. İsyanın simgesi olmuş kişilerin şiirlerini besteliyor. Ben baktığım zaman çok eski zamanlarda yazılmış metinler oluyor ve onun içindeki punk ruhunu görebiliyorum. İçimizdeki bu sert ruhu da mümkün olduğu kadar müziğimize yansıtmaya çalışıyoruz. Sert ve rahatsız edici bir müzik yapıyoruz. Lolipop şekeri gibi bir müzik yapmıyoruz. Sözüyle de müziğiyle de rahatsız etmesi gerekiyor. Sevimli bir şey yapmıyoruz, yapmak istemiyoruz

Grubun tavrı nedir, Acaipademlerin duruşu nasıl tanımlarsınız?

Teoman Kumbaracıbaşı: İkinci albümde İngilizce şarkı var. 17. Yüzyılın sonlarında yaşamış İngiliz anarşist romantik bir şair Percy Shelley’nin “Call To Freedom” isimli şiirini biz “Phone Call From Percy Shelley” olarak değiştirdik. Uykunuzda sizi sarmalamış olan zincirlerden silkinip kurtulun gibi bir mesajı var. Benim dünya görüşüm böyle. Bunu sistemi işaret ederek söylüyorum ama sistemin içinde kendimi de işaret ediyorum. Sistem kötü ama ben çok iyiyim demiyorum. Sistemin bir parçası olarak bu durumdan nasıl kurtulabilirim diye çabalıyorum. Müziğimle bir bir anlama ve kavrama alanı yaratmaya çalışıyorum. Ama bunu planlı bir şekilde yapmaya çalışıyorum. Plandan kastım şarkılarla yapmaya çalışmak. Çünkü şarkı yazmak, söz bestelemek uzun süreli, disiplinli çalışma gerektiren bir süreç. O yüzden uzun uzun provalar yapıyoruz. Özetle sert bir şey söylüyoruz ama bunu da kendi içinde estetiği içinde ve tavrı içinde söylemeye çalışıyoruz. Onun için çok çalışmak gerekiyor. Müziğimizin bir punk ruhu taşıdığı doğrudur ancak sadece punk mu, sadece rock mı söylemek zor. Ama genel olarak bakıldığında bu iki forma yakın duruyoruz. Ayrıca Pir Sultan Abdal şiirleri çoğunlukta iki albümde de. Sopa yiyen şarkılarda oluyor içlerinde. Hepimizin zevk alarak dinlediği parçaları da çalmamız lazım.

Şarkı sözlerinde Nazım Hikmet yerine Pir Sultan Abdal’ı tercih ediyorsunuz.

Teoman Kumbaracıbaşı: Bizim ülkemizde bayrak merakı vardır. Nazım Hikmet bayrak gibi sallandı bu memlekette yıllarca. Bana sorarsanız Nazım bestelenmeye uygun bir şair değil. En azından benim yapmaya çalıştığım müzikte bestelenmeye uygun değil. Bestelenmiş eserleri de Zülfü Livaneli’den dinledik nasıl oturmadığını görüyoruz.

İkinci albümle birlikte nasıl bir yerde olmayı planlıyorsunuz.

Ergin Özler: Ben bu albümden çok umutluyum çok güzel bir albüm oldu. İlk albüme nazaran daha sert bir albüm hazırlıyoruz.

Melek İrdem: Amacımız daha çok konsere çıkmak, mekanlardan açık alanlara çıkmak istiyoruz. Biz sahnede olmayı ve daha fazla çalmayı çok seviyoruz.

Teoman Kumbaracıbaşı: Yaptığınız işin değerini, karşılığını yaşadığınız müddet içinde alabildiğiniz sürece en şanslı insansınız. Ama alamayabilirsiniz. Ne yapacaksınız, bırakacak mısınız? Başarı ne demek, kitlenin sizi anlaması, algılaması, kendinizi anlatabilmek, bu sorular fani sorular, bununla bir yere varamayız. Biz ancak şunu yapabiliriz. Biz bu müziği yapmaktan zevk alıyoruz, hoşumuza gidiyor, umarız başkaları da bizim hissettiğimiz şeylere yakın şeyler hissediyordur ve bizi dinlemek isterler. Ama istemezlerse biz çalmaya devam ederiz. Şu olur konserinize hiç kimse gelmezse her defasında, o zaman bir soru işareti oluşur. Paylaşmak istediğiniz şarkılarınızı paylaşacak kimse bulamazsanız o zaman başka bir şey yapmak gerekir. Bugüne kadar böyle bir şeyle karşılaşmadık, ne kadar acayip şeyler çalsak da insan bizi dinlemeye artarak geldiler. Bunun sebebi müzik dünyasında büyük bir boşluk ya da eksik olduğu için değil, sizin söylediğiniz ve anlattığınız şeylere bir talep oluştuğu için yaşanıyor.

Önemli olan bizim için o insanlara ulaşabilmek. Problem bu ulaşma noktasında yaşanıyor. Lansman, tanıtım, promosyon, gibi hoşumuza gitmeyen sözcükler, bize ait olmayan kavramlar duymaya başlıyoruz. Bunlar olmadan insanlara internet üzerinden ulaşmaya çalışıyoruz. Web sitemizden sadece şarkılarımızı dinlesinler istiyoruz bize mail bile atmasınlar. Biz ulaşılmak değil ulaşmak istiyoruz. Çaldığımız yere gelmeleri bize ulaşmak demektir zaten. Öteki türlü biz canavarların eline teslim oluruz. Hem sistemi eleştirirken, sistemin de tüm silahlarını kullanamazsınız. Kendimizi burada tamamen farklılaştırmamız gerekiyor. Bugün müzik yaparak bir yere gelemiyorsunuz, yanında bir şey daha yapmak lazım, ne yapmak lazım o büyük sorun.

Türkiye’nin müzik gündemi tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Teoman’ın müziği bırakması çok etkiledi mi sizi?

Teoman Kumbaracıbaşı: Kimi konuştuğunuzun değil nasıl konuştuğunuzun önemi var. Herkes kadar aramızda konuşup esrilerini yapıp gülüp geçiyoruz. Bu konular hepimizi çok sıkıyor. Müziğe birisi başlar birisi bırakır, bunlar işin doğasında var. Niteliği olan şeylerden haber olarak bahsetmek günümüzde mümkün değil Haber olan konuların da niteliği olmadığı için, nitelikli şeylerden bahsetmek modası geçmiş şeyler. Belki biz de modası geçmiş bir müzik yapıyoruz. 1970’li yıllardan kalan bir ruh ile bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

Taksim, Beyoğlu’nun sizin için ne anlamı var müzik ve sanat hayatınızda?

Melek İrdem: Beyoğlu benim için zaman zaman korkutucu bir yer haline geliyor. Konserlerimizin çoğunu Beyoğlu’nda veriyoruz ama bazen kalabalığı ve yoğunluğu bir sanatçı için çok cazip olmadığını itiraf etmeliyim. Buna rağmen en çok beslendiğim ve beni çok etkileyen bir yer Beyoğlu.

Ergin Özler: Benim bütün ömrüm Beyoğlu’nda geçti. Kendimi çok iyi ve rahat hissediyorum. Müzisyenlerin çaldığı bütün mekanlar neredeyse Beyoğlu’nda. Uzun yıllar müzisyen olarak turnelere çıktım, Türkiye’nin hemen hemen bütün büyük şehirlerde konser verdim ama kendi rock’ın o kendine has kültürü bir tek Beyoğlu’nda doğru yaşanıyor. Gece hayatı başka yerlerde zombilerle dolu. Taksim gece hayatının kültürünü özümsemiş bir kitleye sahip olması bakımından özel bir yer.

Teoman Kumbaracıbaşı: Hafta sonu 1 milyon insanın geldiği önemli bir konsantrasyon noktası Taksim. Bu insan kitlesinin içinde herkes var. Eskiden herkes yoktu. Olmayan kitle ortaya çıktı. 1950’li yıllardan beri ortaya çıkamayan kitle ortaya çıktı ve Türkiye’nin gerçek manzarası netleşmeye başladı. Sokağa çıkamayan kitlenin yerleşmiş kültürdeki kitle ile kaynaşması önemli. Beyoğlu, önemli bir değişim ve dönüşüm geçiriyor. Türkiye’nin gözbebeği Taksim’de bu karışıklık ve karmaşa çıplak gözle bile çok net bir şekilde görünüyor. Bunun yanında Kadıköy de ikinci bir merkez olmaya çalışıyor.

Önümüzdeki dönem hangi mekanlarda çalacaksınız?

Teoman Kumbaracıbaşı: Genel olarak Peyote’de ve Kadıköy’de sahne alacağız. 20 Ekim Perşembe günü Peyote’de olacağız, yeni albümden parçalar da çalacağız. Uzun bir süre sonra dinleyicimizle buluşacağımız için mutluyuz.

NME’nin Amy Winehouse kapağı

Temmuz 28, 2011

İngiltere’de yayınlanan haftalık müzik dergisi NME (The New Musical Express) 26 Temmuz 2011 tarihli sayısının kapağını geçtiğimiz hafta sonu 27 yaşında hayatını kaybeden İngiliz şarkıcı Amy Winehouse’a ayırdı.

Amy’nin siyah beyez bir fotoğrafına yer varan dergi kapakta kendi isminden başka bir yazıya ya da anonsa yer vermedi. Hem hüznü hem de saygıyı içinde barındıran NME’nin kapağı müzik tarihinin klasik ve unutulmaz şarkıcısına çok yakışmış. Derginin notunu aktararak yazıyı daha fazla uzatmadan bitiriyorum.

NME’de yayınlanan not

Amy Winehouse’s dedication not only to living every word and every note of her songs to the full, but to total, naked honesty was a rare inspiration in pop.

Following the sad news of her death, NME pays our respects to a true icon and the most talented singer in a generation over 10 pages of classic and unseen images, heartfelt tributes and enduring memories of a daring talent whose life ended far, far too soon.

Konser kuşlarına haziran rehberi

Temmuz 13, 2011

Geçti kış ayları gıcırdar keman yayları. Meraklanmayın böyle bir deyim yok, yazının girişi için yaratıcılık sınırlarını zorlarken ortaya çıktı. Kış geçti gitti, havaların ısınmasıyla kanımızın kaynamaya başladığı haziran ayında geceler müzik dolu. Kızgın günlerden serin konser mekanlarına akmak isteyen konser kuşları için müzik dolu bir rehber hazırladık. Buyurun, seçin, beğenin ve kendinizi müziğin ritmine bırakın.

Iron Maiden beklerken geçti ömür

Herkes geldi bir onlar gelmedi derken, ömrümüz Iron Maiden beklerken bitip tüketendi ömrümüz derken, facebook’ta Türkiye’ye gelmeleri için gruplar kurulurken özlem bitti sonunda. Tarihinin gelmiş geçmiş en önemli rock gruplarından Iron Maiden Sonisphere Festivali için 19 Haziran Pazar akşamı Küçükçiftlik Parkı’nda sahneye çıkacak.

Bu yıl ikincisi düzenlenen festivalin Iron Maiden ile birlikte İnönü Stadı’na taşar diye düşünüyorduk ki dileklerimiz gerçek olmadı. Her konserde yüz binlerce seyirciyi toplayan Iron Maiden bakalım lunaparkta nasıl bir performans söyleyecek, o muhteşem gitar soloları Maçka Parkı’nın çehresinde nasıl yankılanacak. Festivalin diğer konukları ise Slipknot, Alice Cooper, In Flames ve Mastodon.

Sonisphere Festival 2011
19 Haziran 2011
Küçükçiftlik Park, İstanbul
Biletler: 520 TL – 148.50 TL arasında

Deli dolu Amy Winehouse

Sesi ve müziği kadar deli dolu hayatı, skandalları, kafası güzel halleri ile İngiliz ve dünya basınının en sevdiği ismi Amy Winehouse haziran ayının en heyecan veren konserlerinden biri olmaya aday. Türkiye’ye ilk defa gelecek olan Amy’i nasıl bir izleyici kitlesi karşılayacak ben de çok merak ediyorum.
Amy Winehouse az zamanda büyük işler başardı. Dile kolay beş adet Grammy ödülünü toparlayıp müzesine koydu.

20 Haziran Pazartesi akşamı Küçükçiftlik Park’ta yapılacak ve yılın en ses getirecek konseri olmaya aday Amy Winehouse, duygu dolu eski ve yeni parçalarıyla İstanbul’da sahne alacak. Biletlerin büyük bir kısmı tükendi, geri kalanlar için acele etmek gerek.

Amy Winehouse
20 Haziran 2011
19:00
Küçükçiftlik Park, İstanbul
Biletler: 600 TL – 131 TL arasında

 

Jamiroquai ile kıpır kıpır

İngiliz funk grubu Jamiroquai yıllar önce listelerde üst sıralara tırmanan şarkıları ile bize eğlenceli dakikalar yaşatmıştı. Ama tahtını hızla Prodigy’e kaptırdı, sonra da kendilerinden epey zaman haber alamadık. Eğlenceli müzik tarzının şapkalarına da yansıtmayı başaran Jamiroquai, Türk hayranlarıyla 26 Haziran Pazar akşamı Turkcell Kuruçeşme Arena’da buluşacak.

Jamiroquai
26 Haziran 2011
21:00
Turkcell Kuruçeşme Arena, İstanbul
Biletler: 261 TL – 108 TL arasında

James Blunt’un aşk şarkıları

“Goodbye My Lover”, “You’re Beautiful”, “High” ve “Stay The Night” gibi müthiş parçalarıyla kısa zamanda dünya çapında bir yıldız olan James Blunt iki dünya turnesi sonrasında yepyeni albümü “Some Kind of Trouble” ile ilk kez Türkiye’ye geliyor.

24 Haziran Cuma akşamı İstanbul Küçükçiftlik Park’ta sahne alacak olan James Blunt, yanık yanık buğulu sesiyle İngiltere dolaylarından seslendireceği aşk şarkılarına eşlik etmeyi bekliyoruz. Özellikle sanatçının ilk albümü “Back To Bedlam”dan, “You’re Beautiful”,”High” ve “Goodbye My Lover” şarkılar konserin sonuna doğru keyifli bir atmosfer oluşacağı kesin.

James Blunt
24 Haziran 2011
19:00
Küçükçiftlik Park, İstanbul
Biletler: 315 TL – 78 TL arasında

Sabaha kadar dans

Radyo FG 93.7 tarafından düzenlenen, Türkiye’nin ilk ve tek dans müziği festivali, Electronica Festival Istanbul 2011, 4 Haziran’da dans ve elektronik müzik sevenleri Solar Beach’te bir araya getiriyor. Dans severlerin ‘sabaha kadar dans’ tabir ettiği dileği gerçek kılan festivalde cuma ve cumartesi gece saat 02.00’den sonra sahne alan headliner DJ’lerin performansı sabah güneş doğana kadar devam ediyor.
Festivalde birkaç yıl önce DJ’i Armin Van Buuren ile sabah saat 05.00’e kadar süren efsane performansı hala zihinlerimizde. Hem yüzelim hem de sabaha kadar dans edelim diyorsanız Electronica Festival arayıp da bulamayacağınız bir etkinlik. Güneş kreminizi ve mayonuzu almayı unutmayın, sörf boad’u da olur, öğlenleri çok acayip rüzgar oluyor.

Electronica Festival İstanbul 2011
04 – 05 Haziran 2011
15:00
Solar Beach, Kilyos, İstanbul
Biletler: 110 TL – 60 TL arasında

Yeni, yine, yeniden Tiesto

DJ Tiesto’yu anlatmaya ne sayfalar yeter ne de kelimeler. Bu kadar başarılı başka bir DJ yok benim gözümde. Tüm dünyadaki milyonlarca genci Fareli Köyün Kavalcısı gibi peşine takabilen kaç kişi gösterebilirsiniz ki. 2007 yılında Elements Of Life albümü konser turu kapsamında İstanbul CNR Expo Center’da sahne aldığı akşam dev giriş kapıları kırılmış, kimse bilet kontrolüne girmeden kendini konser alanına atmıştı.
Yıllar sonra tekrar kapılarını açacak olan Parkorman’a Tiesto hayranları sığar mı bilmiyorum ama en azından kırılacak dev kapılar olmayacak ancak çevredeki ağaçlara dikkat etmekte ziyadesiyle fayda var. Parkorman’da dünyanın en iyi DJ’inin parmaklarının arasından çıkan o muhteşem notaları dinlemek için acele etmek gerek, biletler bitti bitiyor.

Tiesto
19 Haziran 2011
18:00
Parkorman, İstanbul
Loca VIP 2.100 TL – 1.700 TL
Normal 80 TL

Bon Jovi’yi bekliyoruz, 18 yıldır…

Temmuz 11, 2011

Taksim Life Dergisi – Haziran 2011 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Önder Kiremitçi – onder.kiremitci@gmail.com

İstanbul’da 1992 yılında Bryan Adams’ın İnönü Stadyumu’ndaki ilk konseriyle başladı her şey. Yıllarca televizyondan hayranlıkla izlediğimiz stat konserlerinde bulduk kendimizi. Ertesi yıllarda ise kimleri ağırlamadı ki İnönü Stadyumu’nun çimleri; Metallica, Michael Jackson, Madonna. 1993’te ise Bon Jovi geldi. En ön sıradan izlediğim konser için bir gece önceden kamp kurmuştuk bile arkadaşlarımızla. Jon Bon Jovi’nin sırtındaki Türk Bayrağı ile sahneye çıkışı daha dün gibi aklımda, oysa tam 18 yıl geçmiş üzerinden. İşte 18 yıllık özlem 8 Temmuz akşamı Türk Telekom Arena’daki konserle son bulacak. Biz Bon Jovi’yi çok özledik, umarım Jon ve arkadaşları da bizi özlemiştir.

Adam olacak çocuk
Bugünkü apaçi saçların uzun modeliyle, ayaklarda sivri burun kovboy çizmeleri ve leopar desenli taytları ya da deri pantolonlarıyla gelip İstanbul’un ortasında gönlümüze taht kurdular. Bon Jovi’nin hikayesi asıl adı John Francis Bongiovi’nin 2 Mart 1962’de New Jersey’de dünyaya gelmesiyle başladı. Kasabanın en iyi gitar hocası Al Parinello’dan 13 yaşındayken ders almaya başladı. Hoca Parinello daha o yıllarda John’un çok yetenekli olduğunu ve dünyaca ünlü bir star olacağını söylüyordu herkese. Eğitimini tamamlayan John, 1980 yılında kuzeni Tony Bongiovi’nin çalıştığı Power Stations kayıt stüdyosunda temizlik işleri yapmaya, kahve getirip götürmeye başladı. Stüdyonun boş olduğu zamanlarda ise kendi bestelerinin demo kayıtlarını yaptı. ABD’de adını duyuran ‘Runaway’ parçasını da bu stüdyoda kaydetti. New Jersey bölgesinde yayın yapan WAPP Radyosu Runaway’i çaldığında dikkat çekti. Şarkı önce New York’ta ardında ise Amerika’nın tamamında listelerin en üst sıralarına yükseldi. Küçük bir sorun vardı, John’un henüz bir grubu yoktu. Hemen arkadaşlarını aradı.

Grup toplanıyor
Lise arkadaşı David Bryan’ı grupta klavye çalması için ikna etti. Sonra New Jersey’deki barlarda izlediği basçı Alec John Such ve davulcu Tico Torres’i gruba kattı. En sonunda ise gitarist Richie Sambora gruba katıldı ve bilinen Bon Jovi kadrosu oluştu. Müzik yapım şirketi Mercury-Poligram ile anlaşma imzalayan grubun ilk albümü Bon Jovi, Ocak 1984’te yayınlandı.

Bu albümden sadece Runaway şarkısı hit oldu, büyük ilgi görmedi. Bunun üzerine grup bir yıl sonra kayanın erime derecesi olan 7800° Fahrenheit isimli albüm piyasa çıkardı. Albümdeki In And Out Love ve Only Lonely parçaları ilgi görse de istenilen başarıyı yakalayamadı. Grubu tüm dünyada tanınmasını sağlayan albüm ise 1986 yılında yayınlanan Slippery When Wet oldu. Bu albümdeki You Give Love a Bad Name, Livin’ on a Prayer, Wanted Dead or Alive ve Never Say Goodbye bugün hala rock klasikleri arasında. Bon Jovi 1987 yılında ise Yılın Rock Grubu, Livin’ on a Prayer ile En İyi Şarkı, En Çok Satan Albüm gibi pek çok ödül kazandı.

Bon Jovi dünyayı salladıkları albümden sadece iki yıl gibi kısa bir zaman sonra ise grubun doğru şehirle aynı adı taşıyan New Jersey albümünü çıkardı. Bu albümden de Bad Medicine, Born To Be My Baby, I’ll Be There There For You, Lay Your Hands On Me ve Living In Sin gibi parçalar rock listelerinde üst sıralara tırmanmayı başardı.

Grupta ayrılık dönemi
Grup dünya turnesi sonrasında yıpranmış, yorulmuştu. Kişisel çatışmalar nedeniyle ekip arasında soğuk rüzgarlar esiyordu. 1984 yılında ilk albümünü çıkaran grup, altı yıl gibi kısa bir zamanda dağılma sürecine girdi. Jon Bon Jovi’nin 1990 yılında Young Guns film müziğini hazırlaması ve kişisel albümü Blaze Of Glory’i çıkarması grubun dağılmasına sebep oldu. 1991 yılında Richie Sambora kendi albümünü yayınladı. Ancak grup üyeleri 1992 yılında yeniden bir araya geldi ve Keep The Faith albümünü çıkardı. Bu geri dönüş albümü beklentilerin çok üzerinde oldu ve albüme adını veren Keep The Faith, Bed Of Roses, In These Arms, I’ll Sleep When I’m Dead, I Believe ve Dry County gibi hit parçalar listelerde yer almayı başardı.

Alec John Such ayrılıyor
1994 yılında ise hit parçaların yer aldığı toplam 15 şarkılık Crossroad albümü de tüm dünyada büyük bir satış başarısı yakaladı. Albümün yayınlanmasından sonra bas gitarist Alec John Such gruptan ayrıldı ve yerine Hugh Mc Donald alındı ancak resmi olarak grubun basçısı ilan edilmedi. Grup yoluna bundan sonra kuruluşunda yer alan dört müzisyenle devam etme kararı aldı. Grubun yeni albümü These Days 1995 yılında Avrupa turnesi devam ederken piyasaya çıktı. These Days müzik eleştirmenlerinden olumlu tepkiler aldı ve grubun en olgun albümü olarak nitelendirildi.

Tekrar solo albümler
1997 yılına gelindiğinde Jon Bon Jovi ve Rithie Sambora ikinci kişisel albümlerini çıkarttılar. Jon Bon Jovi’nin Destination Anywhere albümüyle Avrupa’da En İyi Erkek Sanatçı ödüllerini toplarken, albümdeki Queen of New Orleans, Janie Don’t Take Your Love to Town, Midnight in Chelsea ve Ugly parçaları büyük başarı yakaladı.

Grup beş yıl aradan sonra yeni albümleri Crush için stüdyoya girdi. Albümün çıkış şarkısı It’s My Life albümün de önüne geçti ve dünya listelerinde haftalarca bir numara olarak kaldı. Bugün kimse o albümden başka şarkı hatırlamıyor. Grup 2002 yılında Bounce, 2005 yılında Have a Nice Day, 2007 yılında Lost Highway, 2009 The Circle ve son olarak 2010 yılında ise ikinci best of albümleri Greatest Hits’i yayınladı.

27 yıl 11 albüm 2700 konser
Bon Jovi’nin New Jersey’den 1984 yılında başlayan müzik yolculuğunda 27 yıla 11 albüm 2 bin 600 konser 130 milyon adetten fazla albüm satışı sığdırdı. Grup rock tarihine klasik parçalar hediye etti. Müzik eleştirmenleri tarafından çok fazla dikkate değer görülmese de, yıllarca “Hair Band” kategorisinde anılsalar da, onlar dünya turnelerinin hemen sonrasında girdikleri stüdyoda her iki yılda bir albüm çıkarmayı, üretken olmayı ve sürekliliği sağlamış başarılı bir grup olarak karşımızda dimdik duruyor.

Bundan 18 yıl önce omzunda Türk Bayrağı ile hafızamıza kazınan Jon Bon Jovi’yi tekrar İstanbul’da görmek için günleri sayıyoruz. Gençlik yıllarımızı süsleyen en güzel şarkıları beraber söylemek için tekrar toplanacağız. 18 yıl önceki konseri beraber izlediğim arkadaşlarımdan bazılarıyla yıllar sonra bu konserde tekrar buluşmak için sözleştik. Umarım bir sonraki konser için bir 18 yıl daha beklemeyiz.

Bon Jovi
08 Temmuz 2011
Saat :21:00
Türk Telekom Arena
Bilet Fiyatları: 550 TL – 75 TL arasında
http://www.biletix.com

Ozzy egzersizlerini aksatmıyor

Haziran 20, 2010

Dünyanın gelmiş geçmiş en önemli figürlerinden biri olan Ozzy Osbourne evinin bahçesinde düzenli olarak egzersiz yapmaya devam ediyor. Rock tarinin en önemli tanıklarından biri olan olan Ozzy, yeni albümünün ardından çıkacağı dünya turu kapsamında 30 Eylül 2010 tarihinde BKM oraganizasyonu ile Kuruçeşme Arena’da bir konser vermeye hazırlanıyor.

61 yaşındaki Ozzy, karısı Sharon’un hayatına çeki düzen vermesiyle hayatının ikinci baharını yaşamaya başladı. MTV kanalında yanınlanan ve ev hayatlarını anlatan diziyle dünyanın en sevdiği aile haline gelen Osbourne’lar baba – kız sahnelerde boy göstermeye devam ediyor. Ozzy ilerleyen yaşına rağmen dünya turuna çıkacak kondisyona sahip olabilmek için durmadan jimnastik egzersizleri yapmaya devam ediyor. Bakalım bizi 30 Eylül akşamı nasıl bir Ozzy performansı bekliyor.

Rihanna Slash olmuş

Haziran 20, 2010

Pop dünyasının yeni fenomeni çikolata renkli kadın şarkıcı Rihanna Rock Star 101  şarkısına çektiği video klipte Guns ‘N Roses’ın efsane gitaristi Slash kılığına girmiş.

Klibi izleyenlerin ilk anda “vayy Slash nasıl da zayıf ve süper görünüyor” diye düşünse de yakın çekimlerde işin rengi belli oluyor.

Yalnız Rihanna Slash olarak çok başarılı olduğunu ve Slash ile bir konserde iyi bir ikili olacaklarını şimdiden söyleyebiliriz.

Oldukça hareketli parçanın klibini izlemek için (http://www.vidivodo.com/389858/rihanna-rockstar) linki ziyaret etmeniz yeterli.

One Love Festival haftasonu…

Haziran 20, 2010

Kaç yıl oldu saymadım Parkorman’dan göçeli, santralistanbul’un bahçesine Efes Pilsen One Love Festivali önünden ne gelir ne ne de geçer olmuştum. Morrisey, Peter Gabriel, Moby, Keziah Jones gibi isimleri bize izlettirme şerefine nail olan festivalin bu yılki line up’ı beni pek heyecanlandırmadı. Sadece Groove Armada için küçük bir merak uyandırdı diyebilirim.

Cumartesi akşamı evde otururken Dream TV’den Fischerspooner’ın performansını izliyordum. Seyircileri gösteren kameraya büyük bir kalabalık yansıyordu. Merakım bu kalabalığın bir jimy jib yanıltısı olup olmadığı yönündeydi. Kendime verdiğim son bir gazla Taksim AKM önünden kalkan servislere binip soluğu festivalde aldım. Karşılaştığım kalabalık beni gerçekten hem şaşırttı hem de sevindirdi. Tarih erken de olsa Rock’n Coke’un boşluğunu dolduracak bir kalabalık vardı.

Festival alanına girdiğim anda Groove Armada sahne aldı. Sahne ve lazer şovuyla keyifli saatler ikram etti Groove Armada hayranlarına. Ben de çok sık olmasa bile zaman zaman kulak verdiğim bu grubun performanısını izlemekten keyif aldım.

Benim için One Love Festival Parkorman’da Peter Gabriel dinlediğim geceden ibaret sanırım. Onun üzerine bir performans koymadığı sürece sıradan ve dahası giderek elektronik ağırlı bir line up’a sahip olan festivalden öteye geçemeyecek sanırım. Keyifler ve renkler tartışılmaz herkes benim gibi düşünmeyebilir. Önemli olan müzik, festival festivaldir. Gelecek yıllarda da devam etmesi müzik adına talebimiz.

Bu haftadan itibaren de Sonisphere Festivali beklemeye başlıyacağız. Kendi adıma Rammstein performansını büyük bir merakla bekliyorum.

Efsane John Mc Laughlin İstanbul’da

Mayıs 12, 2010

Efsane caz gitar ustası John Mc Laughlin ve grubu The Fourth Dimension, son albümleri “To The One”ın Avrupa turnesi kapsamında İş Sanat sahnesinde seyirciyle buluşuyor. Yaklaşık iki yıldır önemli caz sanatçılarını İstanbul’a getiren İş Sanat bu anlamda çok keyifli bir konsere daha imza atıyor.

Miles Davis’ten Mahavishnu Orchestra’ya, Shakti’den ve The Guitar Trio’ya tarihe geçen müzisyen ve topluluklarla yaptığı çalışmalarla efsaneleşen John McLaughlin, bu kez yıldız bir kadroyla İstanbul’da.

Doğu ve Batının farklı kültür ve müzik geleneklerinden gelen müzisyenlerden oluşan “The Fourth Dimension” üyeleri bu etkileri bir potada eritirken cazın geleneklerini de koruyorlar.

Gerçek bir enstrüman ustası olan Gary Husband klavye ve davulda yer alırken, farklı kulvarlardan müzisyenlere davuluyla soluk aldıran Mark Mondésir McLaughlin’le uzun soluklu birlikteliğine devam ediyor. Günümüzün en iyi basçılarından Etienne M’Bappe de ustalardan yenilere eşlik ettiği sanatçıların müziğine derin bir katkıda bulunuyor.

2010’un yeni albümleri

Nisan 24, 2010

Dünya nüfusunun büyük bir bölümünün yaşadığı kuzey yarım küreye yaz geliyor. İnsanlar kış boyunca tıkılıp kaldıkları evlerinden iş yerlerinden çıkıp doğaya yürüyor. Sular ve böcekler ağaçlara yürürken kanı kaynamaya başlayan insanlık, yeni yaşamın ve yeni hayatın müziklerini kulaklarında duymaya başlıyor. 2010 yılının yeni albümleri ardı ardına gelmeye başladı, kimler yok ki, ya da kimler varsa gelin birlikte bakalım.

Yerli ve yabancı sanatçıların yıllardır beklenen albümleri bir bir yayınlanmaya başladı. Ülkemizde Hayko Cepkin ile başlayan yeni albümler Gripin, Feridun Düzağaç, Kurban, Emre Aydın, Ferhat Göçer gibi isimlerle devam ediyor. Türk albümlerin yanında Manic Street Preachers, Gorillaz, Pet Shop Boys, Scorpions, MGMT, Rolling Stones gibi sanatçı ve gruplardan yeni albüm ve single çalışmaları yayınlandı.

Bu albümleri ve daha fazlası iPod’umda sürekli gün içinde dinliyorum. Bu saydıklarım arasında en çok beğendiğim albümler Hayko Cepkin’in Sandık, Gripin’in M.S 03.03.2010, Emre Aydın’ın Kağıt Evler albümlerini daha sık dinlediğim albümler. Bir de Gotan Project’in yeni albümünü keyifle dinlemeye başladım. Lounge FM organizasyonu ile Türkiye’ye gelecek olmaları da ayrıca sevindirici bir haber.

Yıllarca merakla beklediğimiz yeni Kurban albümü ise bende hayal kırıklığı yarattı. Belki biraz daha zaman ayırıp dinlemem lazım. Bilirsiniz bazı albümler dinledikçe sevilir. Yabancı albümler içinde bir de Pearl diye bir kız var, akıllara zarar bir müzik ve bir sesi var bu kadın vokalin. Onunla ilgili ayrı bir parantez açacağım yakında.

Bundan sonraki yazılarımda yerli ve yabancı albümleri tek tek değerlendirmeye çalışacağım


Hayko Cepkin ile Balans’ta

Mart 21, 2010

Hayko Cepkin yeni albümü sonrasında ilk konserini Bostancı Gösteri Merkezi’nde verdi. Duman da BGM’de bir konser vermişti, yeni albümlerinin ardından. O konsere gitmiştim ancak Hayko’yu Bostancı’da izleme imkanım olmadı. Rock’n Dark İstanbul final gecesi benim için bu nedenle daha özel bir akşam haline geldi. Heyecanla Hayko’nun sahneye çıkacağı zamanı beklemeye başladık.

Beklerken ise yarışmaya katılan Bazuka, Paranoya ve Alternans gruplarını dinleme fırsatı bulduk. Müzikal olarak gayet keyifli ve iyi organize edilmiş bir akşam. Efes Dark her geçen yıl bu organizasyonları ve seçimleri daha iyi yapıyor ve yarışma amacına ulaşıyor.

Hayko söyledi biz rahatladık

İstanbul’daki büyük finale ulaşan grubun Paranoya olacağı tespit edildikten sonra Hayko Cepkin’in sahne alacağı zaman geldi çattı. Sandık isimli son albümündeki açılış parçasıyla başladığı konser daha önceki albümlerinde yer alan sevilen şarkıları ile devam etti. İkinci parçası Bertaraf Et ile devam etti. Hayko Cepkin gece boyunca yüksek bir performans sergiledi. O bağırdıkça bizler rahatladık, kulaklarımızın pası silindi.

Hayko Cepkin şarkılarını ilk duyduğumdan beri takip ettiğim bir sanatçı. Müzikalitesi ve şarkı sözlerini çok başarılı olarak görmesemde Hayko’nun yapmak istedikleri için sahip olduğu cesareti, aklı, zekası ve kendi içindeki tutarlı sahne showları kendisine olan hayranlığımın temel taşlarını oluşturuyor. EMI gibi bir dünya plak şirketinin etiketiyle çıkan albümlerini dinlemekten ve Hayko’yu sahnedeki showlarıyla izlemek her zaman büyük keyif.

Havalar düzeliyor, artık konser mekanları açıkhavaya taşınacak. Hayko Cepkin’i de tam bir konserde tam bir showu ile görmek için sabırsızlandığımı söylemeliyim.