Şarkılar es geçilmiş şiirlerin istasyonlarıdır
Acaipademler grubu 2009 yılında kaydettikleri ve sadece konserlerine gelen dinleyicilerine sundukların Marshall Planı isimli albümün ardından ikinci albümün kayıtlarını sürdürüyor. Acaipademlerin, vokal ve elektro gitarda Teoman Kumbaracıbaşı, bas gitarda Melek İrdem, davulda Ergin Özler’den oluşan kadrosuyla 2012 yılı başında yayınlanacak albümün kayıtlarını yaptıkları Deneyevi Stüdyosu’nda bir araya geldik.
Acaipademler ne zaman ve nasıl bir araya geldi
Teoman Kumbaracıbaşı: Acaipademler ilk olarak 2003 Gökhan Birdal ile yaptığımız çalışmalar sonucu ortaya çıktı. 2007 yılına geldiğimizde artık albüm yapmak istedim. Gökhan da Dubai’de çalıştığı işinden istifa ederek geldi ve albüm için demo kaydettik. Ancak daha sonra küçük bir görüş ayrılığı sonrasında Gökhan’la yollarımız ayrıldı. Sonra gruba davulcu Akın Bağcıoğlu dahil oldu ve birinci albümde görev aldı. Bu sırada da bas gitar çalan bir grup üyesi arıyorduk. Bir gün Lada cipiyle, sırtında bas gitarı ve anfisiyle Melek çıkageldi. Biz Melek’i dinlemeden, Lada cipi kullanan bir kadının bas gitarı da iyi çalabileceğine inandık ve çalmaya başladık. Melek, Akın ve ben, aynı zamanda Replikas’ın da prodüktörü olan Metin Bozkurt, Albüm kaydı için Ergin Özler’in stüdyosunu seçtik. Ergin’le tanıştık, o sırada Akın da performanslarda konserlerde bizimle olmak istemedi sadece albüm kayıtlarında bizimle olabileceğini söyledi. Kayıt sürecine başladığımızda da Ergin’in gruba dahil olmasını istedim. Bu süreçte ben de yeni albüm için çalışmaya başladım. Bu ekip konserlerde zaman geçirerek birbirine iyice kaynaştı ve alıştı. Şimdi de yeni bir albüm için gerçek grup olarak çalışmaya başladık.
İlk albümü değerlendirebilir miyiz, nasıl tepkiler aldınız?
Teoman Kumbaracıbaşı: İlk albüm satışını konser bileti fiyatı içinde alarak her dinleyicimize ulaştırıyorduk. İlk albümü vermeye halen konserlerimizde vermeye devam ediyoruz. Almak istemeyenlerden ise albümün fiyatını çıkarıyoruz. Ancak ikinci albümü satışa çıkartacağız. Şu anda hangi müzik yapım şirketiyle çalışacağımız belli değil kendi müzik yapım şirketimizin etiketiyle de çıkarmayı planlıyoruz.
Öncelikle seçtiğiniz şarkı sözleri, zor dinlenen bir müzik yapan grup olarak hayata zaten 1-0 yenik başlıyorsunuz. Bir defada da anlaşılabilecek bir müzik yaptığımızı söylemiyorum. Müziğimiz ikinci veya üçüncü defa dinlediğinde bir şey ifade ediyorsa biz kıymetli bir şey yapıyoruz demektir. Grup işi uzun bir süreç birlikte o zamanı ile ilgili. İkinci albümü her beraber çalarak kaydetmek istiyoruz, ilk albüm farklı enstrümanların farklı zamanlarda kaydedilmesiyle yapılmıştı. Şarkılar aslında es geçilmiş şiirlerin istasyonlarıdır. Dinleyicilere diyorum ki bak bu şiiri es geçmişsin, daha önce okumuşsun ama yeterince zaman ayırmamışsın, dinle yeniden bak. Ben de bu süreçte kendimi bir aracı olarak oraya koyuyorum. Aslında sözün kendisini söyleme niyetindeyim. Sözün önemini tekrar vurgulamak istiyorum, ilk albümün not kısmında da söyledik. Söz bizim için müzik kadar önemli. Bazen söz veya müziğin öne çıktığı eserler oluyor, acaba ikisinin de dengeli olduğu bir durum olabilir mi? Hem müziği dinletip hem de sözü insanlara söyleyebilir miyiz? Bu dengenin arayışı içindeyiz.
Konserlerde neler çalıyorsunuz, cover tercih ediyor musunuz
Ergin Özler: Kendi parçalarımızın dışında konserlerde başka parça çalmıyoruz, çalamıyoruz. Bizim tercihimiz bu yönde oluyor. Cover parçalar izleyici ile bir yakınlık kurmak için önemli bir araç. Cover beklentisi oluyor ama dinleyicimiz ağırlı olarak orijinal müzik dinlemek isteyen bir kitle, o sebeple bir şeyi çok fazla düşünmedik. Ayrıca hiç boş salona da çalmadık, öyle bir dinleyici potansiyelimiz yok. İnsanlar ne dinleyeceklerini biliyor bizim performanslarımızda.
Şarkı söyleme bir araya getiren bağ nedir, nasıl bir arıza barındırıyorsunuz?
Teoman Kumbaracıbaşı: Yaşadığımız ülkede normal bir insanın arızalanmaması mümkün değil. Müzik bir denge unsuru olarak kendinde hissettiğin şeyi dışa vurmak ve yansıtmaktır. Bunu dünyayı değiştirmek ve dönüştürmek adına yapamazın, bu çok büyük bir iddia olur, amacın başlangıçta bu olsa bile. Bence en önemlisi insanın kendini değiştirmesi ve dönüştürmesi, asıl amaç insanlığa biraz daha yaklaşmak. Niye müzik yaptığımızın bence cevabı budur.
Melek İrdem: Olay bizim için adımız gibi çok acayip başladı, üçümüz çok farklı karakterleriz ve çok iyi anlaşıyoruz. Bir araya geldiğimizde kocaman bir şeyler ortaya çıkarmamız çok keyif oluyoruz. Bu bağ bizim çalmamız sağlıyor.
Ergin Özler: Teoman yazıyor parçaları, yazılan şarkılarda onun kafasında hayal ettiği şeyler var. Onun müziği nasıl algıladığına bakıyoruz. İsyanın simgesi olmuş kişilerin şiirlerini besteliyor. Ben baktığım zaman çok eski zamanlarda yazılmış metinler oluyor ve onun içindeki punk ruhunu görebiliyorum. İçimizdeki bu sert ruhu da mümkün olduğu kadar müziğimize yansıtmaya çalışıyoruz. Sert ve rahatsız edici bir müzik yapıyoruz. Lolipop şekeri gibi bir müzik yapmıyoruz. Sözüyle de müziğiyle de rahatsız etmesi gerekiyor. Sevimli bir şey yapmıyoruz, yapmak istemiyoruz
Grubun tavrı nedir, Acaipademlerin duruşu nasıl tanımlarsınız?
Teoman Kumbaracıbaşı: İkinci albümde İngilizce şarkı var. 17. Yüzyılın sonlarında yaşamış İngiliz anarşist romantik bir şair Percy Shelley’nin “Call To Freedom” isimli şiirini biz “Phone Call From Percy Shelley” olarak değiştirdik. Uykunuzda sizi sarmalamış olan zincirlerden silkinip kurtulun gibi bir mesajı var. Benim dünya görüşüm böyle. Bunu sistemi işaret ederek söylüyorum ama sistemin içinde kendimi de işaret ediyorum. Sistem kötü ama ben çok iyiyim demiyorum. Sistemin bir parçası olarak bu durumdan nasıl kurtulabilirim diye çabalıyorum. Müziğimle bir bir anlama ve kavrama alanı yaratmaya çalışıyorum. Ama bunu planlı bir şekilde yapmaya çalışıyorum. Plandan kastım şarkılarla yapmaya çalışmak. Çünkü şarkı yazmak, söz bestelemek uzun süreli, disiplinli çalışma gerektiren bir süreç. O yüzden uzun uzun provalar yapıyoruz. Özetle sert bir şey söylüyoruz ama bunu da kendi içinde estetiği içinde ve tavrı içinde söylemeye çalışıyoruz. Onun için çok çalışmak gerekiyor. Müziğimizin bir punk ruhu taşıdığı doğrudur ancak sadece punk mu, sadece rock mı söylemek zor. Ama genel olarak bakıldığında bu iki forma yakın duruyoruz. Ayrıca Pir Sultan Abdal şiirleri çoğunlukta iki albümde de. Sopa yiyen şarkılarda oluyor içlerinde. Hepimizin zevk alarak dinlediği parçaları da çalmamız lazım.
Şarkı sözlerinde Nazım Hikmet yerine Pir Sultan Abdal’ı tercih ediyorsunuz.
Teoman Kumbaracıbaşı: Bizim ülkemizde bayrak merakı vardır. Nazım Hikmet bayrak gibi sallandı bu memlekette yıllarca. Bana sorarsanız Nazım bestelenmeye uygun bir şair değil. En azından benim yapmaya çalıştığım müzikte bestelenmeye uygun değil. Bestelenmiş eserleri de Zülfü Livaneli’den dinledik nasıl oturmadığını görüyoruz.
İkinci albümle birlikte nasıl bir yerde olmayı planlıyorsunuz.
Ergin Özler: Ben bu albümden çok umutluyum çok güzel bir albüm oldu. İlk albüme nazaran daha sert bir albüm hazırlıyoruz.
Melek İrdem: Amacımız daha çok konsere çıkmak, mekanlardan açık alanlara çıkmak istiyoruz. Biz sahnede olmayı ve daha fazla çalmayı çok seviyoruz.
Teoman Kumbaracıbaşı: Yaptığınız işin değerini, karşılığını yaşadığınız müddet içinde alabildiğiniz sürece en şanslı insansınız. Ama alamayabilirsiniz. Ne yapacaksınız, bırakacak mısınız? Başarı ne demek, kitlenin sizi anlaması, algılaması, kendinizi anlatabilmek, bu sorular fani sorular, bununla bir yere varamayız. Biz ancak şunu yapabiliriz. Biz bu müziği yapmaktan zevk alıyoruz, hoşumuza gidiyor, umarız başkaları da bizim hissettiğimiz şeylere yakın şeyler hissediyordur ve bizi dinlemek isterler. Ama istemezlerse biz çalmaya devam ederiz. Şu olur konserinize hiç kimse gelmezse her defasında, o zaman bir soru işareti oluşur. Paylaşmak istediğiniz şarkılarınızı paylaşacak kimse bulamazsanız o zaman başka bir şey yapmak gerekir. Bugüne kadar böyle bir şeyle karşılaşmadık, ne kadar acayip şeyler çalsak da insan bizi dinlemeye artarak geldiler. Bunun sebebi müzik dünyasında büyük bir boşluk ya da eksik olduğu için değil, sizin söylediğiniz ve anlattığınız şeylere bir talep oluştuğu için yaşanıyor.
Önemli olan bizim için o insanlara ulaşabilmek. Problem bu ulaşma noktasında yaşanıyor. Lansman, tanıtım, promosyon, gibi hoşumuza gitmeyen sözcükler, bize ait olmayan kavramlar duymaya başlıyoruz. Bunlar olmadan insanlara internet üzerinden ulaşmaya çalışıyoruz. Web sitemizden sadece şarkılarımızı dinlesinler istiyoruz bize mail bile atmasınlar. Biz ulaşılmak değil ulaşmak istiyoruz. Çaldığımız yere gelmeleri bize ulaşmak demektir zaten. Öteki türlü biz canavarların eline teslim oluruz. Hem sistemi eleştirirken, sistemin de tüm silahlarını kullanamazsınız. Kendimizi burada tamamen farklılaştırmamız gerekiyor. Bugün müzik yaparak bir yere gelemiyorsunuz, yanında bir şey daha yapmak lazım, ne yapmak lazım o büyük sorun.
Türkiye’nin müzik gündemi tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Teoman’ın müziği bırakması çok etkiledi mi sizi?
Teoman Kumbaracıbaşı: Kimi konuştuğunuzun değil nasıl konuştuğunuzun önemi var. Herkes kadar aramızda konuşup esrilerini yapıp gülüp geçiyoruz. Bu konular hepimizi çok sıkıyor. Müziğe birisi başlar birisi bırakır, bunlar işin doğasında var. Niteliği olan şeylerden haber olarak bahsetmek günümüzde mümkün değil Haber olan konuların da niteliği olmadığı için, nitelikli şeylerden bahsetmek modası geçmiş şeyler. Belki biz de modası geçmiş bir müzik yapıyoruz. 1970’li yıllardan kalan bir ruh ile bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Taksim, Beyoğlu’nun sizin için ne anlamı var müzik ve sanat hayatınızda?
Melek İrdem: Beyoğlu benim için zaman zaman korkutucu bir yer haline geliyor. Konserlerimizin çoğunu Beyoğlu’nda veriyoruz ama bazen kalabalığı ve yoğunluğu bir sanatçı için çok cazip olmadığını itiraf etmeliyim. Buna rağmen en çok beslendiğim ve beni çok etkileyen bir yer Beyoğlu.
Ergin Özler: Benim bütün ömrüm Beyoğlu’nda geçti. Kendimi çok iyi ve rahat hissediyorum. Müzisyenlerin çaldığı bütün mekanlar neredeyse Beyoğlu’nda. Uzun yıllar müzisyen olarak turnelere çıktım, Türkiye’nin hemen hemen bütün büyük şehirlerde konser verdim ama kendi rock’ın o kendine has kültürü bir tek Beyoğlu’nda doğru yaşanıyor. Gece hayatı başka yerlerde zombilerle dolu. Taksim gece hayatının kültürünü özümsemiş bir kitleye sahip olması bakımından özel bir yer.
Teoman Kumbaracıbaşı: Hafta sonu 1 milyon insanın geldiği önemli bir konsantrasyon noktası Taksim. Bu insan kitlesinin içinde herkes var. Eskiden herkes yoktu. Olmayan kitle ortaya çıktı. 1950’li yıllardan beri ortaya çıkamayan kitle ortaya çıktı ve Türkiye’nin gerçek manzarası netleşmeye başladı. Sokağa çıkamayan kitlenin yerleşmiş kültürdeki kitle ile kaynaşması önemli. Beyoğlu, önemli bir değişim ve dönüşüm geçiriyor. Türkiye’nin gözbebeği Taksim’de bu karışıklık ve karmaşa çıplak gözle bile çok net bir şekilde görünüyor. Bunun yanında Kadıköy de ikinci bir merkez olmaya çalışıyor.
Önümüzdeki dönem hangi mekanlarda çalacaksınız?
Teoman Kumbaracıbaşı: Genel olarak Peyote’de ve Kadıköy’de sahne alacağız. 20 Ekim Perşembe günü Peyote’de olacağız, yeni albümden parçalar da çalacağız. Uzun bir süre sonra dinleyicimizle buluşacağımız için mutluyuz.